Ek bilgi
SAYI | 130 |
---|---|
SAYFA ARALIĞI | 70-89 |
₺15,00
Editörümüz Ömer Faruk Çolak’ın Sosyal Bilimciler Konuşuyor köşesinde bu ayki konuğu, dergimizin danışma kurulu üyesi Prof. Dr. Serdar Sayan. Sayan, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve SPM’nin (Sosyal Politikalar Araştırma Merkezi) Direktörü.
Ömer Faruk Çolak: Serdar Hoca’nın önemli bir özelliği var; kendisi herhangi bir konuda belli bir noktaya saplanıp kalmayan iktisatçılardan. İktisat ve Toplum Dergisi’nde yazdığı “Ahkam Keseri” yazılarına ek olarak, daha önce yaptığımız Yuvarlak Masa toplantılarında çeşitli konularda önemli noktalara vurgu yapmış, söyledikleri iktisat camiasında hep ses getirmişti.
Genç akademisyenlere, öğrencilere örnek olması açısından klasik olarak sorduğum soruyla başlamak istiyorum. Serdar Hocam, nasıl karar verdin iktisatçı olmaya? Süreç nasıl başladı ve ilerledi?
Serdar Sayan: Oo epeyce uzun bir geçmişten bahsediyor olacağız yani! Hatırlayabildiğim kadarıyla anlatayım. 24 Ocak 1980 Kararları alındığında ben lise son sınıftaydım. 1970’lerin son yıllarında Türkiye ekonomisi, alışılmış olduğu üzere, yine ciddi bir krizdeydi. Sabit kur rejiminin hüküm sürdüğü o yıllarda sık sık tekrarlandığı gibi, kuru tutmakta ısrar edilen seviyelerde döviz rezervlerinin tükenmesi engellenemiyordu. Sonuçta da bir takım kritik girdiler ithal edilemiyor, tüketim mallarında kıtlıklar yaşanıyordu; kuyruklar ve kara borsa vardı vs. Dolayısıyla yine bir istikrar paketinin yürürlüğe konulması gerekiyordu. 24 Ocak 1980 Kararları o çerçevede açıklandı ve paketin açılması Türkiye’de birçok anlamda dönüm noktası oldu. Kararlar öncelikle ithal ikameci bir büyüme/kalkınma stratejisinden; dışa açık, ihracat odaklı bir büyüme/ kalkınma stratejisine geçiş anlamına geliyordu ve bu başlı başına büyük tarihsel öneme sahipti. Ama onun ötesinde, Kararlar Türkiye’de daha önce görülmemiş kapsamda bir tartışma başlattı. Toplumun ekonomik konularla ilgili farkındalığı ve duyarlılığı inanılmaz derecede arttı. 24 Ocak Kararları, özellikle 12 Eylül darbesinin ardından kararlılıkla uygulandıklarında, insanların günlük hayatını bariz biçimde etkiledi. Sonuçta da, ekonomik konulara ilgi baş döndürücü bir hızla artmaya başladı. Dönüp baktığımda, o dönemde bu çapta bir ilgi; ekonominin sıradan insanların günlük konuşmalarına şok edici bir ağırlıkla girmesi falan doğal geliyor bana. Doğal çünkü 24 Ocak öncesi Türkiye, devletin ekonomiye çok ağır şekilde müdahale ettiği; her şeyin fiyatını sabitlediği, aynı ürünü nereye giderseniz gidin aynı fiyata aldığınız, döviz kurunun sabit olduğu, faizlerin değişmediği, bir borsanın olmadığı, insanların, bırakalım finans piyasalarında değerli kağıtlarla işlem yapmayı, bu tür piyasaların varlığından bile haberdar olmadığı kapalı bir ekonomiydi. Yani memlekette bireylerin ekonomik anlamda enteresan bulabileceği hiçbir şey olmuyordu zaten. Buna bağlı olarak 24 Ocak Kararları öncesinde ekonomiyle ilgili bir tartışma yapmak falan kimsenin aklına bile gelmiyordu. (Bugünün Çiftlik Bank, Thodex ve benzeri kitlesel dolandırıcılıklarının atası olan Bankerler Krizi de henüz patlamamıştı.) Hatta daha ilgincini söyleyeyim; gazetelerin ekonomi sayfası diye bir şey yoktu mesela. Sen hatırlarsın.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.